Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hayatını okuduğum 1986’lı yıllar da siyasal çizgim belirginleşmeye ve dünya görüşüm oluşmaya başlamıştı.
Beni benden alan ve gözyaşlarıma neden olan en belirgin ilkeleri; Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve silah arkadaşlarında din, dil ve en önemlisi ırkçılığın hiçbir şekilde söz konusu olmamasıydı.
Dini inançlara, mezheplere ve farklı etnik unsurlara karşı saygıları sonsuzdu.
Hatta silah arkadaşlarından bazıları oruç tutar, namaz kılarmış. Mücadele hayatları boyunca hiçbir etnik unsur üzerinden hareket etmemişlerdir. Tek gayeleri vardı oda Türkiye’yi dünya emperyalizmine ve küresel güçlere teslim etmemek.
Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki sömürgeci aktörler Türkiye halklarının birlik ve beraberliğini zedelemek adına bölgede ırkçılık denen canavarı hortlatmak için her şeyi yapacaklardı.
Silah arkadaşlarıyla geliştirdikleri en önemli sloganlar “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye” “Yaşasın Türkiye Halklarının Kardeşliği” “Kahrolsun Emperyalizm, Kahrolsun Kapitalizm”.
Bayrak ve Sınır Korunması Gereken Değerlerdir.
Bayrağa ve Türkiye’nin üniter yapısına yönelik asla sorunları olmamıştır. Aksine Türkiye halklarının değeri olan bayrağı ve sınırları korumak ve küresel katillere teslim etmemek adına kanlarının son damlasına kadar teslimiyetçi iktidar zihniyetlerine karşı savaşmışlardır.
Rejimin Faşizanca Yaklaşımlarına Karşı Halk Hareketlerinde Önderdiler
Sistem tarafından ezilen ve baskıya maruz kalan öğrencilerin başlattıkları hareketlerde, sömürülen kapitalizme peşkeş çekilen emekçi hareketlerinde, rejimin köleleştirdiği işçi eylemlerinde hep ön saflarda yer almışlardır.
Mazlumu kimliklerine göre ayrımamışlar, Filistin’de, Irak’ta sömürülen halkların yanında yer alarak, savaşarak evrenselliklerini kanıtlamışlardır. İnsanlık ve tam bağımsızlık adına yaptıkları mücadele sonunda idama mahkûm edilmişlerdir. Ve dünya tarihine idam kararını duyduklarında gülen devrimciler olarak geçmişlerdir. Son sözleri ise “Yaşasın Türkiye Halklarının Kardeşliği” olmuştur.
Irkçılık Hastalıktır!
Yıllarımı neden devrim şehitlerimizin yoluna adadığımı şimdi çok daha iyi anlamışsınızdır. Aradan geçen yıllara rağmen hala ırkçılardan ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlardan uzak kalmayı onlardan öğrendim.
Bir gün dahi etnik kimlik üzerinden hareketle prim yapmak istemedim. Çünkü bir yerlerde bir dilim ekmek uğruna ölen emekçi kardeşlerim varken benim kimlik savaşı vermem nankörlük olurdu.
Kapitalizmin köleleştirdiği sistemi yıkmadan insanlar arasında ki ekonomik uçurumu kapamadan elde edeceğimiz özgürlüğün adı ancak faşist ve ırkçı hareketler olabilirdi.
Müslümanım, Zazayım, Sunniyim ve devrimciyim. Aynı zaman da bu ülkede yaşayan tüm halkların dinine, diline, rengine, inancına ve mezhebine saygıda kusur etmeyen bir kişiliğim. Biz saygıyı da, sevgiyi de, hoşgörüydü Denizlerden Çayanlardan aldık.
Emperyalizmin Ektiği Düşmanlık Tohumları Yeşerdi
Dikkat edin lütfen elli yıl önce devrim şehitlerimizin duydukları endişe ve kaygıları bugün yaşamaya başlamadık mı? Bakın ABD ve diğer emperyalistler Türkiye halkları arasında ırkçılığı hortlatarak, din ve mezhep ayırımını körükleyerek Türkiye’yi bataklığa, kaosa sürüklemediler mi! Tırnağı etten ayırmak için her türlü cambazlığı yapmıyorlar mı?
Evet, güçlüydüler ve ne yazık ki başardılar. Halklar biri birinden nefret eder duruma geldiler. Biraz daha ileri gitmek gerekirse düşman halklar durumuna geldiler. Bugün “sol” diye görüntü çizenlerin temelinde ırkçılık yattığı aşikâr değil midir? Denizleri, Çayanları suçlayanlar, dışlayanlar, posterini indirtenler nasıl olurda solculuğu ağızlarına alırlar ve solu temsil ettiklerini söylerler hayret ediyorum.
Değerli okuyucularım yorum ve düşüncelerimi aktarırken hiçbir etnik unsur ve hiçbir parti ismi vermedim. O yüzden eleştirilerimi ve düşüncelerimi ancak halkların kardeşliğinden ve birlikte yaşam arzusundan rahatsız olan unsurlar tarafına alınabilir.
“Yaşasın Türkiye Halklarının Kardeşliği” Allah yar ve yardımcımız olsun