Geçenlerde Bursa’da sıkışık trafikte aracımda ilerlerken,birden radyoda
konuşmakta olan dj’nin anonsu dikkatimi çekti ve hemen kulak kabarttım ve duyduklarım beni hayrete düşürdü.Sebebi ise hem mesleğimi ilgilendiren bir konu hemde Urfa ile ilgili bir konu oluşuydu ve ne acıki ben bunları bilmiyordum.
Söz konusu beni utandıran cehaletimin sebebi (721-805 )yılları arasında yaşamış, Tus, İran'da eğitimini aldıktan sonra Kûfe’ye göç etmiş . Müslüman ilim adamı Câbir bin Hayyân’dır.Eczacılık ve Kimya yönü beni ilgilendirsede Urfayla ilgili beni ilgilendiren yönü nedir diye sorabilirsiniz.?
Câbir bin Hayyân bilinen ilk pratik Simya âlimidir.Orta Çağ Avrupası'nın Simya alanına büyük ölçüde etki etmiş ve Kimya'nın da esasını oluşturmuştur. İmâm Câfer-i Sâdıkın talebesidir.Kimyager ve Eczacı olan babasının oğlu olarak Horasan'da doğmuş ve Yemen'de okuduktan sonra Kufe'ya giderek Abbâsî halifesi Harun Reşid'e saray âlimi olarak hizmet etmiştir.Kimya dışında Eczacılık, Metalürji, Astroloji, Felsefe, Fizik ve Müzik gibi geniş alanda 400 ü aşan eser bıraktığı söylenirse de ancak 20 civarında eseri bugüne kalmıştır.
Hepimiz bilirizki dünyanın ilk Üniversitesi Urfada Harranda kurulmuştur. İbni Teymiyye gibi ve Battani gibi alim ve bilim adamının yetiştiği Harran Üniversitesinde Câbir bin Hayyân bugünkü anlamıyla Rektörlük yapmış,ilim öğretmiş,ilim adamlarının yetişmesine katkıda bulunmuştur.
Radyodaki dj’nin bahsettiği konu ise bizim şu an yaşadığımız Urfa topraklarında 1200 yıl önce Rektör olarak şu dersini dünyaya vermiş olmasıdır.Esas beni heyecanlandırıp hayrete düşüren konu bundan yüz yıl önce bulunduğunu sandığım atomun parçalanabilirliği konusunda şunları söylemiş olmasıdır..:
"Madde yoğun enerjidir. Bu yüzden Yunan fizikçilerinin maddenin bölüne bölüne parçalanamaz en küçük bir parçayla son bulduğuna ve maddenin bu sayısız parçalanamayan kısımlardan meydana geldiğine dâir iddiaları yanlıştır. Onların parçalanamaz en küçük parça, yani atom olarak tâbir ettikleri bu nesne parçalanabilir ve bu parçalanma neticesi büyük bir enerji hâsıl olur. Bu öyle bir enerjidir ki, bir habbeciğin (taneciğin) bir şekilde parçalanması, Allah saklasın, Bağdat gibi büyük bir şehri yok edebilir…." Bu da gösteriyor ki başta Niels Bohr, Albert Einstein ve John Dalton olmak üzere Batılı bilim adamlarından 11 asır önce atomla ilgilenmiş ve bu konuda en isabetli fikirleri ileri sürmüştür ve söz konusu batılı ilim adamlarına önayak olmuştur…
Ayrıca âlemde görülebilen veya görülemeyen her şeyin belli bir düzenin neticesi olduğunu belirten Câbir bin Hayyân , genetik ilmine işaret eden şu sözlerinide nakletmiştir. "Allah bize fizikî kanunlar vermiştir. Bunlarla bitki, hayvan hattâ insanın benzerini yapabiliriz. Allah beşere öyle kabiliyetler bahşetmiştir ki, beşer, kâinattaki bütün sır perdelerini bununla çözmeye muktedirdir."Yaptığı icatları ve söylediği her şeyi buraya sığdırmam imkansız ancak öğrenmek isteyenler için ‘google amca’ hizmetinizdedir.
Beni esas düşündüren ve üzen ,bizim neden kendi medeniyetimize bu kadar uzak ve yabancı oluşumuzdur.Tamam mevcut sistem bizi uzun yıllar kör ve sağır edip,cahil bırakıp ,boş şeyleri dikte etmiştir amenna ,ama artık mevcut sisteme bağlı kalmadan her türlü bilgiye ulaşabiliyorsak ,neden bireysel veya kurumsal olarak bu bilgilere halen ilgisiziz,neden halen sisteme baskı yapıp kendi değerlerimizi çocuklarımıza eğitim olarak verilmesini sağlamıyoruzki neden bu kadar duyarsız olmuşuz..?? Ben ve biz nasıl tanımayız bu alimi nasıl..?
Batılılar bu alimlerimizden yüzyıllarca faydalanmış,eserlerini kaleme almış,fikirlerini aşırmışken biz bırakın onları tanımayı, isimlerine bile yabancı olmuşuz.. çocuklarımızı batı hayranlığından çıkaracak enerji tarihimizde ,dinimizde ,geçmiş ilim adamlarımızda mevcuttur. örnek alıp geleceğe emin adımlarla yürütme vaktimiz geldide geçiyor..Çocuklarımız batının her türlü popçu ve topçusunun ismini bilip taklit ederken acaba dünyaya medeniyeti yayan atalarımızın kemikleri sızlamıyormudur ha ne dersiniz…